Son zamanlarda sabit telefon, ankesörlü telefon aramaları gerekçe gösterilerek kişiler gözaltına alınmakta, haklarında ceza davalarının açıldığı görülmektedir. Peki bu sabit telefon ankesörlü telefon aramaları hukuki bir delil midir? Başlı başına cezalandırmaya yeterli görülmekte midir? Bu yazımızda bu soruları cevaplayacağız.
Ceza yargılamalarında amaç gerçeğe ulaşmaktır. Bu amaç doğrultusunda her şey delil sayılabilmektedir. Ceza yargılamasında hukuka uygun yöntemlerle delil elde edilmesi, hukuk devletinin temel ilkelerinden sayılmaktadır. Bu kapsamda Anayasa'nın 38. maddesinin altıncı fıkrasında da kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulguların delil olarak kabul edilemeyeceği açıkça hükme bağlanmıştır.
Şu an gündemde olan sabit ve ankesörlü telefon aramaları, örgüt üyeliği yönünden gizliliği sağlanması adına askeri personelin, bir kısım kişiler tarafından düzenli arandığı ve aynı sabit/ankesörlü telefondan ardışık olarak başka askeri personellerin de arandığı belirlenerek, bu kişilerin grup olarak görüştüklerini ve düzenli takip edildiğine yönelik iddialardan oluşmaktadır. Bu veriler genellikle Bilgi ve Teknoloji Kurumu'ndan alınarak dökümü soruşturma/kovuşturma dosyalarında yer almaktadır.
Bu dökümlerden hareketle hangi kriterlerin şüpheli görüldüğü ankesörlü telefon soruşturmalarından bir kısım kriterler adlı makalemizde açıklanmıştır.
Ceza muhakemesi kanununda 135. maddesince iletişim tespitinin soruşturma ve kovuşturma aşamasında yapılabileceği belirtilmiştir. Bu anlamda şüpheli veya sanığın geçmişe dönük kimlerle iletişim kurduğunun tespiti ortaya konulabilmektedir. Ancak, bu veriler, kişinin tespit edilen hattı kullanmaması, kullanması ancak görüşmelerin içeriklerinin elde edilememesi nedenleriyle şüpheli verilerdir. Bu nedenle, ceza yargılamalarında iddia edilen arama kayıtlarına ilişkin içerik bilgisi, görüşmeyi yapan kişilerin beyanlarına dayanılarak bilgi alınabilmektedir. Bu halde, görüşme içeriklerine dair beyanlarda bir suç ikrarı mevcutsa cezalandırmaya yönelik bu beyanlar esas alınabilecektir. Ancak, bu beyanlarda görüşmenin yapılıp yapılmadığı, içeriği hakkında somut bilgiler alınamaması halinde, başka hiçbir delil olmaksızın yalnızca bu verilere dayanılarak mahkumiyet hükmü verilmesi hukuka aykırı olacaktır.
Gündemimizde olan sabit ve ankesörlü telefon aramalarında, aramayı yapan şahısların kim olduğu pek çoğunda bilinmemektedir. Bu aramaların örgütsel amaçlı yapılıp yapılmadığı, kim tarafından ne amaçla aranıldığı kesin olarak ortaya konulmadığında, yalnızca bu veriler cezalandırmaya yeter olmayacaktır.
Bu verilerle birlikte, kişi hakkında başkaca deliller de elde edilmiş ve suçun işlendiğine yönelik diğer delillerde birbirini destekliyorsa bu durumda mahkumiyet kararı verilebilmektedir. Örneğin kişi hakkında, hem arama kayıtları hem de bu kayıtları doğrulayan tanık beyanları mevcut ise bu tanık beyanlarında da o suçun işlendiğine dair ayrıntılı bilgiler varsa bu durumda cezalandırmaya yeter görülebilmektedir. Zira, artık tek delil arama kayıtları değil, başkaca deliller de mevcut olmuştur. Ancak, gündemdeki örgütsel davalarda bir kısım tanık beyanlarının da kendisini kurtarmak veya bazı kişileri gizlemek amacıyla gerçek dışı olabildiği görülmektedir. Bu nedenle her dava ve her olay yönünden ayrı değerlendirme yapılması gerekmektedir.
Yine son olarak ceza yargılamasında esas olanın maddi gerçeğe ulaşmak ve hakimin vicdani kanaatinin oluşması olduğunu belirterek, bu türden soruşturma ve kovuşturmalarda sabit ve ankesörlü telefon aramalarının dökümlerinin ve diğer delillerin ayrıntılı incelenmesi önem arz etmekte olup, bir avukattan yardım alınmasında fayda olacaktır.
Ankesör Davalarında Sıkça Sorulan Sorular için tıklayınız.
Güncel yazı bknz. (HTS Kayıtları Mahkumiyete Esas Tek ve Kesin Delil Olabilir Mi? )
Sabit ankesörlü telefon aramalarının hukuki niteliği, Ankesörlü telefon avukat, Ankesörlü telefon davaları, Ankesörlü telefon mağdurları
Comments