top of page

Aradığınız yazıyı bulamamanız veya hata alınması halinde arama kısmını kullanarak ulaşabilirsiniz.

Yazarın fotoğrafıAvukat Feyzullah Altaş

OHAL Komisyonu Ret Kararının İptali (Karar-Mayıs 2022)

Bilindiği üzere 2016-2018 yılları arasında OHAL ilan edilmiş ve bu kapsamda pek çok kamu personeli OHAL KHK'ları ile kamu görevinden ihraç edilmiştir. Yapılan bu ihraç işlemine karşı başvurular için OHAL Komisyonu kurulmuş ve komisyon tarafından uzun süredir bu başvurulara ilişkin kararlar verilmektedir. OHAL Komisyonun vermiş olduğu ret kararlarına karşı yargıya başvurular da Ankara'da belirli idare mahkemelerine karşı açılan davalarla görülmektedir. Bu kapsamda , İdare Hukuku Avukatı olarak OHAL Komisyonu kararının iptali talebiyle Ankara'da açmış olduğumuz davada kararın iptaliyle müvekkilin görevine iadesine karar verilmiştir.

T.C.

ANKARA

27. İDARE MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/...

KARAR NO : 2022/...

DAVACI : ...

VEKİLİ : AV. FEYZULLAH ALTAŞ-UETS

DAVALI : MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞI /ANKARA

VEKİLİ : AV. ...

DAVANIN ÖZETİ : Davalı kurum bünyesinde subay olarak görev yapmakta iken olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan 701 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kamu görevinden çıkarılan davacı tarafından, bu işleme karşı 7075 sayılı Kanun kapsamında Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu'na yapılan başvurunun reddine ilişkin ... tarih ve .... sayılı kararın; hukuka aykırı olduğu, Anayasa ve uluslararası sözleşmelerden doğan haklarının ihlal edildiği, somut bir delil ve gerekçenin gösterilmediği, hakkındaki iddiaların asılsız ve mesnetsiz olduğu, FETÖ/PDY ile bir bağının olmadığı, kurum kanaatinin mesnedinin bulunmadığı ileri sürülerek iptali ile bu işlem nedeniyle yoksun kaldığı parasal ve özlük haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.


SAVUNMANIN ÖZETİ: Davalı idare tarafından, FETÖ/PDY terör örgütünün amacının devleti ele geçirmek ve totaliter bir sistem kurmak olduğu, bu amaçla başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere devletin her türlü kademesinde kadrolaşmak suretiyle örgütlenmeye gittikleri, davacının başvurusunun komisyon kararındaki tespitlere göre reddedilmesinde herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığı savunulmuştur.


TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Ankara 27. İdare Mahkemesi'nce, dava dosyası incelenerek işin gereği görüşüldü:


I) İLGİLİ MEVZUAT:

2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Başlangıç bölümünde yer verilen ilkeler, 2. maddesinde sayılan Devletin nitelikleri, 6. maddesinde düzenlenen egemenliğin aidiyeti ve kullanılma şekli ile Anayasa’nın sistematiği birlikte dikkate alındığında; egemenlik, egemenliğin kullanılış şekli, milletin iradesi, demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları arasında birbirleriyle ayrılmaz bağ kurulduğu anlaşılmaktadır. Buna göre tüm medeni toplumlarda olduğu gibi egemenliğin kaynağı millet olacak, egemenlik -doğrudan veya dolaylı olarak- milletin iradesiyle yetkilendirilen organlar eliyle kullanılacak, milletin iradesi demokratik bir düzende ortaya çıkacak, egemenliğin yetkili organlar eliyle kullanımı hukuk devleti ilkesi başta olmak üzere demokrasinin ilkelerine uygun ve insan haklarına saygı gösterilerek gerçekleştirilecektir. Anayasa’nın 5. maddesinde ise; “Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak”, “kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak”, “kişinin temel hak ve hürriyetlerini sınırlayan engelleri kaldırmak” ve “insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamak” devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.

Bazı durumlarda devletin, demokratik anayasal düzene, temel hak ve hürriyetler ile milli güvenliğe yönelik tehditleri ortadan kaldırması olağan yönetim usulleriyle mümkün olmayabilir. Dolayısıyla bu tehditler ortadan kaldırılıncaya kadar olağanüstü yönetim usullerinin uygulanması gerekebilir. Anayasa’da buna imkân tanımak üzere olağanüstü yönetim usulleri öngörülmüş olup, Anayasa’nın 120. maddesinde (Mülga: 21/1/2017-6771/16 md.) düzenlenen olağanüstü hâl ilanı bu usullerdendir.

Olağanüstü hâl süresince, demokratik anayasal düzen ile temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik tehditleri bertaraf etmek için Anayasa’da tanınan imkânlardan bir diğeri ise 121. maddenin üçüncü fıkrası uyarınca (Mülga: 21/1/2017-6771/16 md.), Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında toplanan Bakanlar Kuruluna olağanüstü hâlin gerekli kıldığı konularda Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarma yetkisi verilmesidir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair 6771 sayılı Kanun'un 16.maddesinin (E) bendi ile olağanüstü yönetim usullerini düzenleyen ve yukarıda belirtilen 120 ve 121.maddeler kaldırılmış olup, 6771 sayılı Kanun'un 12.maddesiyle 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 119'uncu maddesi değiştirilerek Cumhurbaşkanına; savaş, savaşı gerektirecek bir durumun başgöstermesi, seferberlik, ayaklanma, vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışma, ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten veya dıştan tehlikeye düşüren şiddet hareketlerinin yaygınlaşması, anayasal düzeni veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerinin ortaya çıkması, şiddet olayları nedeniyle kamu düzeninin ciddî şekilde bozulması, tabiî afet veya tehlikeli salgın hastalık ya da ağır ekonomik bunalımın ortaya çıkması hallerinde yurdun tamamında veya bir bölgesinde, süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilan etme yetkisi verilmiş olup, olağanüstü hal ilanı kararının verildiği gün Resmî Gazete'de yayımlanacağı ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulacağı, Meclisin gerekli gördüğü takdirde olağanüstü halin süresini kısaltıp, uzatabileceği veya olağanüstü hali kaldırabileceği, Cumhurbaşkanı'nın talebiyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin her defasında dört ayı geçmemek üzere olağanüstü hal süresini uzatabileceği düzenlemesine yer verilmiştir.

Öte yandan, Anayasa’nın 12. maddesinde; herkesin kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip olduğu, 15. maddesinde savaş, seferberlik veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabileceği veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabileceği düzenlemesine yer verilmiş olup,14.maddesinde de Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbirinin, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamayacağı belirtilmiştir. Anayasa’nın 70.maddesinde ise; her Türkün kamu hizmetine girme hakkına sahip olduğu, 128.maddesinde, kamu hizmetinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütüleceği, 129.maddesinde memurlar ve diğer kamu görevlilerinin Anayasa ve kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlü oldukları hükme bağlanmıştır.


667 sayılı KHK’nın 4. maddesinde; kamu personelinden terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilenlerin meslekten veya kamu görevinden çıkarılmalarına karar verileceği, görevine son verilenlerin bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemeyeceği, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemeyeceği hüküm altına alınmış, daha sonra çıkarılan KHK’larda da aynı düzenleme korunmuştur. Nitekim, uyumazlığa konu Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkındaki ilgili Kanun Hükmünde Kararnamede de bu düzenlemeye yer verilmiştir. 7075 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 1. maddesinin 1. fıkrasında; olağanüstü hal kapsamında, terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olduğu gerekçesiyle başka bir idari işlem tesis edilmeksizin doğrudan kanun hükmünde kararname hükümleri ile tesis edilen işlemlere ilişkin başvuruları değerlendirmek ve karara bağlamak üzere Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonunun kurulduğu, aynı Kanunun 11. maddesinde ise, Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kararlarına karşı Hâkimler ve Savcılar Kurulunca belirlenecek Ankara İdare Mahkemelerinde ilgilinin en son görev yaptığı kurum veya kuruluş aleyhine iptal davası açılabileceği kurala bağlanmıştır.


II) HUKUKİ DEĞERLENDİRME:

A) FETÖ/PDY Terör Örgütünün Niteliğine İlişkin Genel Değerlendirme: Türkiye Cumhuriyeti Devleti, 15 Temmuz 2016 gecesi askeri bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış; bu nedenle 21/07/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hal ilan edilmesine karar verilmiştir. Kamu makamları, soruşturma mercileri ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Anayasa Mahkemesi kararı - Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).FETÖ/PDY'nin ulusal güvenlik üzerinde oluşturduğu tehdit; darbe girişimi öncesinde idari organların karar, açıklama ve uygulamalarına da konu olmuştur. Bu bağlamda Devlet yetkilileri sürekli olarak anılan yapılanmanın ülke güvenliği için bir tehdit olduğuna dair açıklamalarda bulunmuşlardır. Bu değerlendirmeler Milli Güvenlik Kurulu (MGK) kararlarında da ifade edilmiştir. MGK, söz konusu yapılanmayı 2014 yılı başından itibaren sırasıyla; "halkımızın huzurunu ve ulusal güvenliğimizi tehdit eden yapılanma, devlet içindeki illegal yapılanma, kamu düzenini bozan iç ve dış legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanma, paralel devlet yapılanması, terör örgütleriyle iş birliği içinde hareket eden paralel devlet yapılanması ve nihayetinde bir terör örgütü" olarak kabul etmiştir. Söz konusu MGK kararlarının her biri basın duyuruları aracılığıyla kamuoyuyla paylaşılmıştır. Yine FETÖ/PDY 2014 yılında, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde "Legal Görünümlü İllegal Yapılar" başlığı altında "Paralel Devlet Yapılanması" adıyla yer almış; Jandarma Genel Komutanlığı ise 08/01/2016 tarihinde FETÖ/PDY'yi mevcut terör örgütleri listesine dahil etmiştir (Anayasa Mahkemesi kararı - Aydın Yavuz ve diğerleri, § 33)

Bununla birlikte, Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından onanan 24/04/2017 tarih ve E:2015/3, K:2017/3 sayılı kararında anılan örgüte ilişkin olarak;

"Kendisini kısaca "Hizmet" olarak tanımlayan FETÖ/PDY; paravan olarak kullandığı dini, din dışı dünyevi emellerine ulaşma aracı haline getiren, siyasi, ekonomik ve toplumsal yeni bir düzen kurma tasavvuruna sahip örgüt liderinden aldığı talimatlar doğrultusunda hareket eden, bu amaçla öncelikle güç kaynaklarına sahip olmayı hedefleyen, güçlü olmak ve yeni bir düzen kurmak için şeffaflık ve açıklık yerine büyük bir gizlilik içerisinde olmayı şiar edinen, gizlilikten görünmez bir duvar inşa edip bu duvarın arkasına saklanan, böyle bir örgütlenmenin olmadığına herkesi inandırmaya çalışarak ve bunda başarılı olduğu ölçüde büyüyüp güçlenen, bir yandan da bu düşman üzerinden mensuplarını motive eden, "Altın Nesil" adını verdiği kadrolarla sistemle çatışmak yerine sisteme sahip olma ilkesiyle devlete tabandan tavana sızan, bu kadroların sağladığı avantajlarla devlet içerisinde belli bir güce ulaştıktan sonra hasımlarını çeşitli hukuki görünümlü hukuk dışı yöntemlerle tasfiye eden, böylece devlet aygıtının bütün alt bileşenlerini ünite ünite kontrol altına almayı ve sisteme sahip olmayı planlayıp, ele geçirdiği kamu gücünü de kullanarak toplumsal dönüşümü sağlamayı amaçlayan suigeneris bir suç örgütüdür."değerlendirmesi yapılmıştır.Yine, örgütün türü ve niteliği açısından Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 18/07/2017 tarih ve E:2016/7162 K:2017/4786 sayılı kararında;"... Örgütün kurucusu, yöneticileri ve üyeleri arasında sıkı bir hiyerarşik bağın mevcut olduğu, gizliliğe riayet ettiği, illegal faaliyetleri gizleyebilmek için, hiyerarşik yapıya uygun hücre sistemi içinde yapılanarak, grup imamları tarafından emir talimat verilmesi, üyeleri arasında haberleşmenin sağlanması için Bylock gibi haberleşme araçlarının kullandığı, görünür yüzüyle gerçek yüzü arasındaki farkı gizlendiği, amaca ulaşabilmek için yeterli eleman, araç ve gerece sahip olduğu, amacının Anayasada öngörülen meşru yöntemlerle iktidara gelmek olmayıp, örgütün yarattığı kaos ortamı sonucu, demokratik olmayan yöntemlerle cebir şiddet kullanmak suretiyle parlamento, hükümet ve diğer Anayasal kurumları feshedip iktidarı ele geçirmek olduğu, bu amaçla, Polis ve Jandarma teşkilatı, Milli istihbarat Teşkilatı ve Genel Kurmay Başkanlığı gibi kuvvet kullanma yetkisini haiz kurumlara sızan üyeleri vasıtasıyla, kendisinden olmayan güvenlik güçlerine, kamu görevlilerine, halka, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi, Meclis binası gibi simge binalar ve birçok kamu binasına karşı ağır silahlarla saldırıda bulunmak suretiyle amaç suçu gerçekleştirmeye elverişli öldürme, yaralama gibi çok sayıda vahim eylem gerçekleştirildiği, anılan örgüt mensupları hakkında 15 Temmuz darbe girişiminden ya da örgüte mensubiyetlerinden dolayı açılıp bir kısmı derdest olan ya da mahkemelerce karara bağlanan davalar, bu davalarda dinlenen itirafçı sanıkların savunmaları ve gizli-açık tanık anlatımları, örgüt lider ve yöneticilerinin açık kaynaklardaki yazılı ve sözlü açıklamaları...dikkate alındığında; FETÖ/PDY küresel güçlerin stratejik hedeflerini gerçekleştirmek üzerine kurulan bir maşa olarak; Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türkiye Devletini ve varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini yıkmak ve daha sonra ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini bozmak amacıyla kurulmuş bir terör örgütüdür. Bu örgüt kuruluşundan 15 Temmuz sürecine kadar örgüt lideri Fethullah Gülen tarafından belirlenen ideolojisi doğrultusunda amaçlarını gerçekleştirmek üzere eylem ve fikir birliği içinde hareket etmiştir. Gerçekleştirdiği eylemlerde kullandığı yöntem, bir kısım örgüt üyelerinin silah kullanma yetkisine haiz resmi kurumlarda görevli olmaları ve bu silahlar üzerinde tasarrufta bulunma imkanlarının varlığı, örgüt hiyerarşisi doğrultusunda emir verilmesi halinde silah kullanmaktan çekilmeyeceklerinin anlaşılması karşısında; tasarrufunda bulunan araç, gereç ve ağır harp silahları bakımından 5237 sayılı TCK'nın 314/1-2 maddesi kapsamında silahlı bir terör örgütü olduğu anlaşılmıştır.(...)" hükmüne varılmıştır.


B) Bakılan Davanın Hukuki Niteliği:

İdari yargı mercilerinin yürürlükte olan yasa hükümlerine aykırı ya da bu hükümlerin dışına çıkarak karar vermeleri mümkün değildir. Kanun Hükmünde Kararname ile doğrudan kamu görevinden çıkarılmaya ilişkin tasarruflar, yasa gücünde işlemler olduğundan idari yargı mercilerince denetlenme imkanı bulunmamaktadır. Nitekim idari yargı yerlerince bu şekilde açılan davaların incelenmeksizin reddine karar verilmiştir. Süreç içerisinde çıkarılan 685 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu kurulmuş ve anılan Komisyon, doğrudan Kanun Hükmünde Kararnameler ile tesis edilen işlemlerle kamu görevinden çıkarılanların başvurularını karara bağlamakla görevlendirilmiştir. Anılan Kanun Hükmünde Kararname ile Komisyon tarafından inceleme yapılarak başvurunun reddine veya kabulüne karar verilebileceği, Komisyonun kararına karşı Ankara İdare Mahkemelerinde dava açılabileceği kurala bağlanmıştır. Bakılmakta olan dava OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu tarafından davacı hakkında verilen kararın idari işlemin unsurları yönünden yargısal denetiminin yapılmasından ibarettir. Diğer bir ifadeyle; davacının kanun gücünde bir tasarrufla görevinden çıkarılmasından sonra davacı hakkında verilen Komisyon kararının hukuka uygunluğu bakılmakta olan davanın konusunu oluşturmaktadır. Bununla birlikte, iptal davasına konu Komisyon kararının sebep unsuru incelenirken; terör örgütü olduğuna ve milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğuna Milli Güvenlik Kurulu tarafından karar verilen ve bu durumu Yargıtay tarafından hükme bağlanan FETÖ/PDY ile davacının üyelik, iltisak veya irtibatının bulunup bulunmadığının tespiti gerekmektedir. Anılan örgüt ile sözü edilen çerçevede bir ilişkinin varlığı tespit edildiği takdirde mahkemece, kamu görevinden çıkarılma tasarrufuna karşı OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonuna yapılan başvurunun reddine ilişkin kararın, mevzuata aykırı olduğu yönünde hüküm kurma imkanı bulunmamaktadır.Kamu görevinden çıkarılma (bakılmakta olan dava bakımından ise kamu görevine iade talebinin reddi) gerekçelerinden olan "üyelik" unsuru, ceza kanunları ile tanımlanmış bir suç olduğundan idari yargı mercilerinin bu yönde bir inceleme yapmaları ve tespitte bulunmaları mümkün değildir. Zira terör örgütü üyeliği ancak ceza yargılaması sonucunda tespiti mümkün olan bir eylemdir. Buna karşın iltisak ve irtibat halleri idari yargı yerlerince değerlendirilmesi gereken hususlardandır. Böylece, yasa koyucu, terör örgütü üyeliğini, hem kamu görevinden çıkarılma hem de hapis cezası vb. cezai yaptırımların sebebi saymışken, iltisak ve irtibat hallerini sadece kamu görevinden çıkarma gerekçesi olarak öngörmüştür.

Her kamu görevlisinin az veya çok kamu gücü kullandığı ve bu güç ile vatandaşlar üzerinde etkili işlemler tesis ettiği dikkate alındığında, yapılan düzenlemelerden, Kanun koyucunun, terör örgütleri ile anlayış ve davranış birliği içinde olanların kamu gücü kullanmalarını engellemek üzere kamu görevinden çıkarılmasını amaçladığı anlaşılmaktadır. Zira, FETÖ/PDY özelinde daha belirgin şekilde ortaya çıktığı üzere illegal yapılar önce bireysel sonra da örgütsel boyutta kamu gücünü gizli, sinsi ve yasal görünümlü yöntemlerle elde etmekte, böylece anlayış ve davranış birliği içinde olduğu grup, örgüt veya yapıya şu veya bu şekilde menfaat sağlarken diğer bireyler aleyhine işlem ve eylemde bulunmaktadırlar. Bu şekilde sarmal haline gelen güç devşirmenin amacı, bölgesel düzeyde veya ülke genelinde yönetimi ele geçirmektir.

15 Temmuz 2016 gecesinde olduğu gibi Anayasal düzenin, milli iradenin, hukuk devletinin demokrasinin ve temel hak ve hürriyetlerinin gerçek ve yakın bir tehlike altına girdiği durumlarda Anayasa ve Uluslararası Hukukun çizdiği sınırlar çerçevesinde alınan tedbirlerin ve bu tedbirlerin yargısal denetiminin nitelendirilmesi, uyuşmazlığın çözümü açısından önem arz etmektedir.


1) Kamu Görevinden Çıkarılma İşleminin Olağanüstü Tedbir Olma Niteliği:

Kanun Hükmünde Kararnameler ile doğrudan tesis edilen kamu görevinden çıkarılma işlemleri, "Devlet memurluğundan çıkarma" cezası olmayıp bir disiplin işlemine dayanmamaktadır. Bu nedenle disiplin cezası verilmesinde uygulanması gereken usul ve prosedürlerin, bakılmakta olan dava bakımından uygulanması mümkün değildir. Esasen, kamu görevinden çıkarma işlemi tesis edildiği sırada, disiplin soruşturması açılması, soruşturmacı görevlendirilmesi, savunma alınması gibi olağan dönem hukuki güvenlik unsurlarının uygulanma imkanı da yoktur. Nitekim, Danıştay 5.Dairesi'nin 04/10/2016 tarih E:2016/8196, K:2016/4066 sayılı kararında KHK’da öngörülen kamu görevinden çıkarma; adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak terör örgütleri ile milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen diğer yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan, geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran “olağanüstü tedbir” olarak nitelendirilmiştir.

Öte yandan; kamu görevinden çıkarılanların, hem Anayasa Mahkemesi hem de AİHM tarafından etkili başvuru yolu olarak kabul edilen, OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonuna başvurabilmeleri ve başvurunun reddi halinde, bakılmakta olan davada olduğu gibi yargısal denetim yolunun açık olması, mahkeme safhasında ilgililer tarafından her türlü delil ile savunma yapılabilmesi ve çelişmeli yargılama usulü kurallarının yerine getirilmesi nedeniyle; davacının, tesis edilen işlem ile ilgili etkili başvuru yoluna sahip olduğu ve süreç içerisinde savunma hakkının kullandırıldığı sonucuna ulaşılmıştır.2) İltisak ve İrtibat Kavramlarının Tanımı ve Bakılan Davanın Ceza Yargılaması İle İlişkisi:

Anayasa Mahkemesi kararlarında, iltisaklı kavramının kavuşan, bitişen, birleşen; irtibatlı kavramının ise bağlantılı anlamına geldiği belirtilmiş, bu kavramların hukuki niteliği ve objektif anlamlarının yargı içtihatlarıyla belirlenebilecek durumda olduğu, iltisak ve irtibat kavramları açısından yapılacak değerlendirmenin ise kişilerin cezai sorumluluğun bulunup bulunmadığından bağımsız olarak sadece kişinin kamu görevine iade edilmesinin uygun olup olmadığı yönünden yapılacak bir incelemeden ibaret olacağı (13/02/2020 tarihli ve 31028 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 14/11/2019 tarih ve E:2018/89, K:2019/84 sayılı karar); öte yandan, kamu görevinden veya meslekten çıkarma tedbirinin uygulanması için mutlaka terör örgütü ile, terör faaliyetleriyle ve bu arada darbe teşebbüsüyle kişi arasında bağ kurulmasının zorunlu olmadığı, Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna Milli Güvenlik Kurulunca karar verilen yapı, oluşum veya gruplarda bağ kurulmasının yeterli olduğu, söz konusu bağın da "sübut" derecesinde ortaya konulması şartının aranmadığı belirtilmiştir. (Mustafa Baldır, B. No: 2016/29354, 4/4/2018, § 66).

Danıştay 5. Dairesi'nin 12/03/2020 tarihli, E:2016/53272, K:2020/1930 sayılı kararında; kişilerin terör örgütleri ile irtibat ve iltisaklarının ortaya konulabilmesi için, örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi ya da örgütten yarar sağlamak maksadıyla gerek örgütten gelen talimatlar doğrultusunda gerekse inisiyatif alarak bulundukları hal ve hareketler neticesinde örgüte veya kendilerine yarar sağladıkları ya da örgüt ile amaç birliği veya sosyal birliktelik görünümü içinde oldukları yönünde kanaat oluşmasının yeterli olacağı hükme bağlanmıştır.

Ankara Bölge İdare Mahkemesi 13. İdari Dava Dairesi'nin süregelen kararlarında iltisak ve irtibat kavramı, "anlayış ve davranış birliği içinde birlikte hareket etme, gönüllü şekilde tabi olma, eylemlerini; bir grubun, örgütün ya da yapının bireysel iletişim, yazılı ve görsel basın, sosyal medya paylaşımları üzerinden gelen mesajları, işaretleri, talimatları ve yönlendirmeleri çerçevesinde belirleme" şeklinde tanımlanmaktadır.(Örneğin, 30/01/2019 tarih ve E:2019/56, K:2019/39 sayılı karar).

Yukarıda aktarılan mevzuat hükümleri ve açıklamalar ile yüksek mahkeme ve üst mahkeme kararları birlikte dikkate alındığında, iltisak ve irtibat kavramlarının içinde bulunan döneme göre farklı yorumlanabilmesinin mümkün olduğu ve terör örgütleriyle irtibatlı veya iltisaklı olma durumunun farklı şekillerde ortaya çıkabileceği, FETÖ/PDY'nin devletle mücadeleye başladığı ve harekete geçtiği eylemler ile iltisak ve irtibata gerekçe alınan deliller kapsamındaki eylemler arasında örgütün talimatları ve yönlendirmeleriyle uyumlu bir şekilde anlayış ve davranış birliğinin olup olmadığı önem arz etmektedir. Diğer yandan, örgütün amacına hizmet eden bir eylemin tespiti halinde zaman unsuruna bağlı kalınmaksızın iltisak ve irtibat halinin bulunduğunun kabulü gerekmektedir. Bu durumda; somut olayın durumuna ve fiilin gerçekleştiği zamana göre iltisaklı ve irtibatlı olma durumunun tespitinde, FETÖ/PDY'ye ait kurum/kuruluş ya da sivil toplum örgütleri kapsamında icra edilen eylemin/eylemlerin nitelik, içerik ve mahiyeti itibariyle örgütün amacına hizmet ettiğinin tespiti veya iltisak ve irtibatı gösteren başkaca delillerle desteklenmesi halinde iltisak ve irtibat halinin bulunduğu sonucuna varılacağı kuşkusuzdur. Bu kapsamda, iltisak ve irtibat halinin tespiti bakımından ceza yargılaması kararları, savcılık iddianameleri, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararlar, tanık/gizli tanık ifadeleri, idari soruşturmalarda yer alan bilgi ve belgeler ile emniyet ve istihbarat bilgilerinin hukuki geçerlilikleri gözetilmek suretiyle dikkate alınması gerekmektedir.

Öte yandan, bakılan dava bir ceza davası değildir. Bu nedenle işlem tesis edilirken ceza hukuku ilkelerinin ve kurallarının uygulanıp uygulanmadığını işbu davada denetlenme imkanı yoktur. Diğer bir ifadeyle bu davada 'suç ve suçlu bulunma halleri' değil, OHAL döneminde kamu görevinden çıkarılan kişinin kamu görevine iadesini haklı kılan nedenlerin var olup olmadığı denetlenmektedir.

Bununla birlikte, kimi durumlarda kamu görevinden çıkarılanlar hakkında açılmış ceza davaları bulunabilmektedir. Ceza yargılaması sonunda ilgililerin terör örgütü üyeliği suçundan beraat etmeleri ya da mahkumiyetlerine karar verilmesi mümkündür. Kamu görevlilerinin terör örgütlerine üyelik veya yardım nedeniyle ceza almaları ve bu cezanın kesinleşmesi halinde, idari yargı mercilerince bu durumun dikkate alınacağı açıktır.

KHK ile kamu görevinden çıkarılan kişi hakkında hiçbir ceza kovuşturmasına başlanılmaması ya da kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olması veyahut ceza yargılaması sonunda beraat kararı verilmesi, OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonuna yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle idari yargı mercileri nezdinde açılan davanın görülmesini engellemeyecektir. Zira, kamu görevinden çıkarılma nedenleri sadece üyelikle sınırlı tutulmamış, ceza yargılamasının ilgi alanında bulunmayan iltisak ve irtibat halleri de kamu görevinden çıkarılmanın hukuki gerekçeleri arasında sayılmıştır.


Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, ceza yargılamasında davacı hakkında verilen beraat kararının, OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonuna yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davanın esasını tek başına etkilemeyeceği açıktır.


C) Davacının, FETÖ/PDY ile bağlantısı yönünden yapılan inceleme;

Davalı kurum bünyesinde subay olarak görev yapmakta iken olağanüstü hal (OHAL) kapsamında yürürlüğe konulan 701 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kamu görevinden çıkarılan davacı tarafından, bu işleme karşı 7075 sayılı Kanun kapsamında durumunun tekrar değerlendirilerek kamu görevine iadesi istemiyle yapılan başvuru, Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonunun dava konusu .... tarih ve .... sayılı kararıyla reddedilmiştir.

Dava konusu işlemin incelenmesinden, davacının en son görev yaptığı kurum tarafından FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile iltisak oluşturacak kriterler, sicil ve safahat bilgileri, yabancı dil notlarındaki tespitler doğrultusunda yapılan araştırmalar sonucu elde edilen bilgi ve belgeler kapsamında yapılan değerlendirme sonucunda davacının söz konusu terör örgütüyle iltisaklı olduğu yönünde kanaate ulaşıldığına dair değerlendirme yazısının bulunduğu tespitine yer verilmek suretiyle davacının başvurusunun reddedildiği görülmektedir.

Anayasaya, milli güvenliğe ve kamu düzenine kasteden FETÖ/PDY açık terör tehlikesinin ivedi ve etkin şekilde bertarafının sağlanması yolunda ilan edilen olağanüstü hal rejiminin zorunlu bir sonucu olarak, söz konusu tehlikenin Devlet organlarına, kamu kurum ve kuruluşlarına sızan örgütle bağlantılı kamu görevlileri vasıtasıyla gerçekleştirildiği dikkate alındığında, Anayasa'ya sadakatından objektif anlamda kuşku duyulan bu yapıyla bağlantılı kamu görevlilerinin zorunlu ve olağanüstü bir tedbir olarak kamudan tasfiye edilmeleri noktasında duraksanacak bir husus bulunmamaktadır.

Nitekim bu amaçla ilgili OHAL KHK'larında örgüte üyelik ve mensubiyet hallerinin dışında, iltisak ve irtibat hallerine de yer verilmiş olup, bunların tespitine yönelik olarak da bir üst bölümde ayrıntısına değinilen yüksek mahkeme kararlarıyla, örgütle/yapılanmayla bağlantının sübut derecesinde ortaya konulmasının şart olmaması; örgütle amaç, anlayış ve davranış birliği içinde hareket edilmesi, sosyal birliktelik görünümü sergilenmesi gibi hususlara işaret edilmiştir. Dolayısıyla, bu hususları ortaya koyar delil ve olguların varlığının ise olağanüstü hal hukuku kapsamında genişleyen idari takdir yetkisine dayanak teşkil ederek, örgütle irtibatın ortaya konulması ve haliyle kamu görevinde tutulmama noktasında makul, kabul edilebilir, objektif kuşku duyulması sonucuna sebebiyet vereceği tabiidir.

Belirtilen açıklama ve değerlendirmeler esas alınarak somut olay incelendiğinde, komisyon işlem dosyasının ve davalı idarece dosyaya kazandırılan bilgi ve belgelerin tetkikinden davacının başvurusunun reddine gerekçe gösterilen kurum kanaatinin dayandığını, davacının eşinin kardeşlerinin örgütle irtibatlı oldukları, kamu görevinden çıkarılan N.K. isimli amiri tarafından davacıya tam sicil puanı verildiği ve davacı hakkında müspet değerlendirmesinin bulunduğu, davacının yabancı dil notlarının arasında olağan akışa uygun olmayan artışlar bulunduğu, davacının 2003-2010 arasında yurt dışı geçici görev kapsamındaki kurs ve toplantılara çok defa katılmış olduğu hususlarının oluşturduğu görülmekte ise de davacıya verilen sicil puanının ve davacının yurt dışı görevlendirmesinin örgüt mensubu olmasından kaynaklandığına, askeri teamüllere aykırılık teşkil ettiğine ya da olağan dışılık taşıdığına dair somut bir bulgunun ortaya konulmaması karşısında salt bu soyut bilgilere dayalı olarak davacının söz konusu örgütle irtibatının bulunduğunu söyleyebilmek güçtür. Öte yandan davacının eşinin kardeşlerinin durumlarının ise davacıyla ilişkilendirilebilecek bir yanının bulunmadığı ortadadır.

Diğer taraftan uyuşmazlıkta, resen araştırma ve davanın aydınlatılması yetkisi ve sorumluluğu kapsamında davacının söz konusu örgütle irtibatının olup olmadığının tetkiki amacıyla, UYAP sistemi üzerinden yapılan araştırmalardan ve ayrıca davalı idare, ilgili emniyet birimleri ile diğer ilgili kamu ve özel kurum/kuruluşlara yönelik Mahkememizce tesis edilen 03/07/2021 tarihli ve 09/09/2022 tarihli ara kararlar üzerine gönderilen bilgi ve belgelerden, davacı hakkında bahse konu örgütle irtibatlı olduğuna dair herhangi bilgi, belge ve tanık beyanının bulunmadığı, örgüt içi iletişim programı olan Bylock tespitinin ve örgüt içi haberleşmede kullanılan Ankesör/Büfe gibi sabit hatlardan örgütsel nitelikte bir aranma kaydı tespitinin bulunmadığı, örgütün uzantılarından Bank Asya isimli bankada hesap hareketlerinin olmadığı, yine örgütün uzantılarından Cihan Medya Dağıtım A.Ş. nezdinde herhangi bir abonelik bilgisinin ve ödeme kaydının bulunmadığı, örgüte yardım ve destek mahiyetinde tespit edilen herhangi bir eyleminin olmadığı anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak ise işleme esas kurum kanaatinin bu haliyle, davacının söz konusu örgütle bağlantısının ortaya konulması noktasında, soyut şüphenin ötesine geçilerek, makul ve objektif kuşkuya sebebiyet verebilecek hukuki yeterliliğe ve elverişliliğe sahip olmadığı sonucuna varıldığından, dava konusu komisyon kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.

Öte yandan, davacının dava konusu işlem nedeniyle yoksun kalınan parasal haklarının yasal faizi ile ödenmesi talebine gelince; 7075 sayılı Kanun'un 10. maddesinde, bu madde kapsamında göreve başlayanlara, kamu görevinden çıkarılma tarihlerini takip eden ay başından göreve başladıkları tarihe kadar geçen süreye tekabül eden mali ve sosyal haklarının ödeneceği kurala bağlanmış olup, dava konusu işlemin hukuka aykırılığı Mahkememiz kararıyla saptandığından, bu işlem nedeniyle yoksun kalınan parasal hakların anılan madde hükmünde belirlenen usul çerçevesinde yasal faizi ile birlikte ödenmesi gerekmektedir.


III) KARAR SONUCU:

Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemin iptaline, dava konusu işlem nedeniyle davacının yoksun kalındığı ileri sürülen parasal ve özlük haklarının yasal faiziyle birlikte hakediş tarihinden itibaren davacıya ödenmesine, aşağıda dökümü yapılan 371,95-TL yargılama gideri ile hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari ücret tarifesi uyarınca belirlenen 2.550,00-TL vekalet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, artan posta giderinin kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine, kararın tebliğini izleyen günden itibaren (30) gün içerisinde Ankara Bölge İdare Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere, 18/05/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


Başkan Üye Üye


OHAL Komisyonu Ret Kararının İptali (Karar-Mayıs 2022)

Comments


bottom of page